Kayıtlar

Kaderin İpliği

Resim
Ayaz vurur yüreğimi Yokluğunun acı patikalarında Yalnız başıma dolaşırken Poyraz yakar yanaklarımı Kızarmış burnumu Yaşlı dudaklarımı, derken Yanımda gülümseyen hayaletin: “Gülüşüm uzaksa gözlerine Islatma hemen kirpiklerini, Yol bana çıkarmayacak seni, zira Kayıp değilsin çalı çırpılarda. Tenim teninden uzaksa da Aklım, gönlüm ve ruhum Yanında her daim, iç içe seninle; Nyx’in en karanlık gecelerinden Hemera’nın en aydınlık günlerine, Selene’in ışığında ve Helios’un ışığında… Başlangıçsız ve sonsuz, Berdevam olan Kaderin kırmızı ipiyle bağlıyız birbirimize”

Gibi

Cenin modu faydasız...  Üşümek istiyor bedenim ve terlemek. Uyumak istiyor zihnim ve güneşlemek. Tavanı izlemek istiyor gözlerim Ve gökyüzünü seyretmek. Kapanmak istiyor ellerim yüzüme Ve sarılmak belime. Boğazım gıcıklanıyor, Dökülmek isteyen kelimelerle dolu gırtlağım. Midem kaşınıyor, İçeride bir telaş hakim, kelebekler sessiz.. Bağırsaklarım kaygılı, Ayak basılmış mayın misali. Ciğerlerim şaşkın, Göğüs kafesim mi daraldı sanki? Ayaklarım üşümüş... Halbuki Nisan da yeni gelmişti. Başım ağrıyor, Saat de gecenin ikisi ve karanlık içerisi halbuki. Sessizliğin kulak tırmalayan uğultusu Karıncalandırıyor göz sinirlerimi. Acıyana kadar sıkıyorum göz kapaklarımı ve Merhaba gri duvar, az önce daha beyazdın gibi? 

Kokuşmuş Mürekkep

İnce ince işlenmiş saman yaprakları ve üzerlerine büyük bir titizlikle dokunmuş kelime yığınları. Her bir kelime, içinde bulunduğu kitaba, hatta cümleye göre ayrı bir anlam kazanıyor. Her bir yaprak, içinde barındırdığı kelimelerle bütünleşerek bir adım oluyor kendinden sonraki sayfaya. Aynı kelimeler, farklı ve sınırsız kombinasyonlar ile birbirinden bağımsız binlerce hikaye oluşturabiliyor. Öyle ki kokuları bile etkileniyor hikayelerinden. Fantastik ve bilim kurgu kitapları.. ilk defa denenecek olan şekerli bir içeceğin kokusuna sahip. Al beni, diyor şehvetli bir şekilde ve tüm zevkiyle sunuyor kendini alıcısına. Polisiye kitaplar kahve kokuyor. Hani şu içeriklerinde çoğu zaman aynı ürünlerin farklı yüzdelerde kullanıldığı ve isimlerinin garip olduğu kahveler... Çok da bir fark yok aslında, biliyorsun ama denemek istiyorsun işte. Ucuz aşk romanları, şey, ucuz parfüm kokuyor. Monotonlaşmış hayat parçalarından izler taşıyan monoton hikayeler... Felsefe kitapları kokteyl gibi kokuyor. İ

Fetüse Dönüş

İçime bir alev topu düşmüşçesine kavruluyorum. Öyleyse neden titriyorum? Durduramıyorum bunu; ellerim, bacaklarım, dudaklarım... Soğuktan titriyoruz. Neyin soğuğu bu? Neyin yokluğu? Neden açamıyorum gözlerimi? Şişmiş... Neyin acısını yaşıyor bedenim?  Ruhum hangi imkansızlıkla boğuşuyor da yenik düşüyor?  Düşmüşüm, kalkamıyorum.  Isınmaya çalışıyorum. İçimdeki bu alev... Neden tenimi ısıtamıyor ruhum?  Kime yanıyor cayır cayır?  Cenin olmuşum kaldığım yerde. Yokluk mu bu? Öyle gibi. Boşluk gibi, daha çok hiçlik gibi. Nihil ex nihilo fit. Hiçten hiçbir şey çıkmaz. Çıkmazda sıkışmışım, bedenim sancılı. İkarus'a dönmüş ruhum, erimişim. Uçabilirim sanmıştım, yanılmışım. Güneşe dokunacakken çakılmışım yere, Cenin olduğum yerde kalabilseydim keşke...

Ra

Tepelere yağan karın soğuğu gelir gölü aşarak. Koca çamları, geceden nemli toprağı, aşınmış taşları aşarak girer içeri. Merdivenleri çıkar, kapıları açar, sıralara yerleşir. Güneş ışığının uğramadığı ince duvarlara yapışır. Oturur kalırsın yerinde.  Bedenin gerilir, kasılır, sertleşir. Hücrelerinde şalter atmış sanki, jeneratör minimum düzeyde çalıştırır vücudunu. Tırnakların hafiften morarmış, dudakların soğuktan kurumuş, burnun kızarmıştır. Aldığın derin nefes burnunu yakarak ciğerlerine iner, için üşür.  Ellerini birbirine sürterek çıkarsın odadan. Sıralardan, kapılardan, merdivenlerden ve duvarlardan uzaklaşırsın. Şimdi etrafındaki tek duvar atmosferdir. Yumuşak bir rüzgar eser açık pencereden. Hava, tanecikleri keskin cam parçaları misali kıyafetlerinden tenine işleyerek yalayıp geçer. İçin üşür. Ellerini cebine koyar ve minik ama hızlı adımlarla rüzgarı arkana alırsın. İşte, uzakta bir ışıltı. Yalnızca birkaç adım uzakta aslında ama… hava soğuk.  Gözünü kapatır ve yürümeye devam

Ayna

  Ruhundan yükselip hücrelerine yayılan bir başkaldırı bu! Bağırış, haykırış, çığırtkan bir kuş misali… Avuçlarındaki tırnak izleri ile boğuşmak istemiyorsun artık. Gözlerini sıkmak istemiyorsun. Bağdaş kurup oturmak ya da cenin pozisyonunda uyumak istemiyorsun. Ne sevmek bir ömür sürüyor ne de sevişmek bir dakika! Gidenler pişman olmuyor. Gitmek istemiyorsun, kalmak da. Kimse hatasını anlamıyor. Kendini tanımıyorsun. Kendini göremiyorsun bile…  Aynaya bak. Yalanlarla bezenmiş, gözyaşları ile yıkanmış, pörsümüş nefeslerle taranmış ve son kullanma tarihi yaklaşan içten çürümeli derinin ardında, gerçekte ne var? Olmak istediğin yerde misin? Olmak istediğin kişi misin? Gülüyor musun ağlıyor musun, belli bile değil! Gözlerini aç, ışıktan korkma. Bilinmezlikler yaratır karanlığı, mumu yakmak senin elinde. Aç şu gözlerini!  Sağ ya da sol değil mesele; her yön senin! Karamel akışkanlığında ruhun; çikolatanın içine girmediği sürece serbest, çikolata kırıldığı an yine serbest. Çünkü akışkan olm

UYUŞMUŞ RUH

Ellerim buz gibi, yüzüm yanıyor. Hasta mıyım? Burnum akıyor, sesim boğuk. Peçete lazım. Grip mi olmuşum? Soğuk algınlığı? Annem olsa bilirdi... Üşütmüşüm sanırım. Ses tellerimin akordu bozulmuş sanki. Boğazımdan aşağısını üşüten o soğuk nefesin etkisi mi bu, takılıp kalan ve ciğerlerime inemeyen? Üşüyorum. Pencereyi kapatayım... Havasız kaldım şimdi de, olanı bile içime çekemiyorken. Azıcık açayım, bir de battaniye. Evet, ama yetmiyor. Üşüyorum. İçim üşüyor.  Ruhum sıkışmış sanki kaburgalarımın arasına. Battaniyeyi açayım, bir de ısıtıcıyı. Gitmiyor bu daralma hissi, boğuluyorum sanki. Gözlerim yanıyor. Ellerimi gözlerime koyuyorum, soğuk bir işe yarıyor. Ama hala nefes alamıyorum. Elektrik kesildi... Şimdi daha da soğuk her şey. En çok da ruhum. O mu üşüyor acaba, ondan mı bu soğukluk?  Ihlamur yaptım iyi gelir diye ama ellerimde soğudu o da. Neye dokunsam sıcaklığını emiyorum sanki ama ben de ısınmıyorum. Üşüyorum. Ayaklarımı hissetmiyorum. Patiklerim nerede?  Yetmiyor, yetmiyor, yet