Ra
Tepelere yağan karın soğuğu gelir gölü aşarak. Koca çamları, geceden nemli toprağı, aşınmış taşları aşarak girer içeri. Merdivenleri çıkar, kapıları açar, sıralara yerleşir. Güneş ışığının uğramadığı ince duvarlara yapışır. Oturur kalırsın yerinde. Bedenin gerilir, kasılır, sertleşir. Hücrelerinde şalter atmış sanki, jeneratör minimum düzeyde çalıştırır vücudunu. Tırnakların hafiften morarmış, dudakların soğuktan kurumuş, burnun kızarmıştır. Aldığın derin nefes burnunu yakarak ciğerlerine iner, için üşür. Ellerini birbirine sürterek çıkarsın odadan. Sıralardan, kapılardan, merdivenlerden ve duvarlardan uzaklaşırsın. Şimdi etrafındaki tek duvar atmosferdir. Yumuşak bir rüzgar eser açık pencereden. Hava, tanecikleri keskin cam parçaları misali kıyafetlerinden tenine işleyerek yalayıp geçer. İçin üşür. Ellerini cebine koyar ve minik ama hızlı adımlarla rüzgarı arkana alırsın. İşte, uzakta bir ışıltı. Yalnızca birkaç adım uzakta aslında ama… hava soğuk. Gözünü kapatır ve yürümeye devam