Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

UYUŞMUŞ RUH

Ellerim buz gibi, yüzüm yanıyor. Hasta mıyım? Burnum akıyor, sesim boğuk. Peçete lazım. Grip mi olmuşum? Soğuk algınlığı? Annem olsa bilirdi... Üşütmüşüm sanırım. Ses tellerimin akordu bozulmuş sanki. Boğazımdan aşağısını üşüten o soğuk nefesin etkisi mi bu, takılıp kalan ve ciğerlerime inemeyen? Üşüyorum. Pencereyi kapatayım... Havasız kaldım şimdi de, olanı bile içime çekemiyorken. Azıcık açayım, bir de battaniye. Evet, ama yetmiyor. Üşüyorum. İçim üşüyor.  Ruhum sıkışmış sanki kaburgalarımın arasına. Battaniyeyi açayım, bir de ısıtıcıyı. Gitmiyor bu daralma hissi, boğuluyorum sanki. Gözlerim yanıyor. Ellerimi gözlerime koyuyorum, soğuk bir işe yarıyor. Ama hala nefes alamıyorum. Elektrik kesildi... Şimdi daha da soğuk her şey. En çok da ruhum. O mu üşüyor acaba, ondan mı bu soğukluk?  Ihlamur yaptım iyi gelir diye ama ellerimde soğudu o da. Neye dokunsam sıcaklığını emiyorum sanki ama ben de ısınmıyorum. Üşüyorum. Ayaklarımı hissetmiyorum. Patiklerim nerede?  Yetmiyor, yetmiyor, yet

Groot

 Peridermis. Ölü epidermis.  Bir zamanlar odun borusuydu güzel ve genç ağacın. Yaşını belli eden halkalarıydı aynı zamanda. Ağaç yaşadı. Yaşadıkça yeni halkara sahip oldu. Yenileri geldikçe eskileri dışa kaydı. Kaydı, kaydı, kaydı.. yeniler yenileri çağırdı ve eskiler dışarı kaydı. En dışa gelince ve kayacak yer kalmayınca durdu. Durdu ve kurudu yavaşça. Peşi sıra gelen diğer yaşlılarla birleşti ölmüş kabuğu. Peridermis dediler adına. Dokunmak bile istemedi çoğu insan.  Fikirler, çürümüş düşünceler. Yüklediler çocukların beynine temelsiz yargıları. Altı boş, toprağı kaygan, fay hattı sessiz... Şimdilik. Onlar yüklediler, çocuk büyüdü. Okudu, izledi, dinledi, öğrendi, düşündü, sorguladı, düşündü, sorguladı, düşündü.. temel su almaya başladı. Kaygan toprak çamurlaştı. Fay hattı uyanmıştı. Eskiyen fikirler dışarı doğru kaydı yavaşça. Yeni fikirler geldikçe eskiler kaydı. Kaydı kaydı, kaydı... En dışa gelince durdu çünkü kayacak yer yoktu. Sel, deprem, erozyon! Zihnin dönüşümü. Çürüyen tüm

DOMESTOS

     Hayatımın tozunu almak istiyorum, bir güzel ıslatmak temiz suyla ve baştan sona temizlemek eskimiş bir tişörtle. Zaman içinde kök salmış, yağlanmış ve başka tozları da üstüne yapıştırmış o iğrenç mikrop yuvası görüntüden kurtulmak istiyorum.      Gereklileri kenara özenle ayırmalı, gereksiz eşyaları kaldırıp çöpe atmalıyım. Yılların akışını hücrelerinde taşıyanları ayırıp küf mantarına boyun eğenlerden kurtulmalıyım. Çürümüş olanlar, çöp. Eskimişler, çöp. Yararından çok zararı olanlar, çöp. Boşa yer kaplayanlar, çöp. Üzenler, kıranlar, geride bırakanlar; üzülenler, kırılanlar ve geride bırakılanlar: çöp. Kurumuş çiçekler, kokuşmuş yiyecekler, sökülmüş kıyafetler, yırtılmış kitaplar, eski biletler… çöp.      Bir çiçek filizi, kenarda. Geleneksel yemekler, kenarda. Bol tişörtler, kenarda. Sararmış sayfalar, kenarda. Geleceğin biletleri, kenarda. Yıllanmış şarap, gaz lambası, ilk basım kitaplar, ankesörlü telefon… Mutlu edenler, tamamlayanlar ve şimdiden geçmişe ve geçmişten gele

YOĞUŞMA

Dört duvar, tavan ve taban arasında sıkışmış bir bedene yakışır büzüşmüş bir zihin. Anlayamıyor, anlatamıyor.. harfler birbirine girmiş. Uyku sıkıcı bir zorunluluk, kısır döngüye girmiş. Ve yatış, yatış, yatış.. uyur ve uyanık. Ve en büyük değişiklik yatakta sağa dönmek! Film aramak saatlerce ve izlemeden kapatmak bilgisayarı. Kitap sayfaları karıştırmak ama okumamak asla. Şarkı açmak ve kaybolmamak notalarında. Yatmak ama uyumamak, sünmek sakince ve yapışmak yastığa. Yemek yemek robotikleşmişçesine, çiğnemek ve yutmak, çiğnemek ve yutmak, çiğnemek ve…. Ve izlemek gökyüzünü, yedi rengin kopuşunu yavaşça ve soluşunu gökkuşağının. Belki de ben körleşiyorum.. Körleşiyorum doğaya ve sağırlaşıyorum kendime, dilsizleşiyorum çevreme ve soğuk bir çarşaf kemiklerimi saran. Kendinden soğumak, kendine girmeyi beceremedikçe ve ruhundaki tuğlaları dizerken kendini dışarıda unuttuğunu fark etmek. Fark etmek daha birçok şeyi, öğrenmek ve öğrenirken acı çekmek: mathemata pathemata. Farkındalığın yara

KAYIP

Kayıp çok şey. Çok… Belli değil yoklukları. Ama hissedince çok derin, dibine doğru yuvarlandığın ve yuvarlandığın ve yuvarlandığın… Tepetaklak. Kaybolmuşçasına, kaybolanlar arasında. Düşerek, eriyerek, parçalanarak.. Tek değilsin. Ama yalnızsın. Haykırmak istediklerinde dolu yüreğin ama boş ellerin. Öncesiz ve sonrasız kalakalmış, yıpranmış zamansızlığın aylaklığında. Hayallerin dökülmüş gözlerinden, birer damla tuzlu su kıvamında bataklığı seyreltiyor. Yaralamış toprak yollar tenini. Pas tadında izler kalıyor senden geriye, dönüp bakmıyorsun asla. Bakamazsın. Bir düşüşü daha kaldıramaz ruhun. Boş bu kayboluşun yolları, engebeli. Öyle bir bozuyor ki dengeni.. dengesizlik normal geliyor artık. Kıpırtısızlık hali yok. Uyku? Bir başka nilüfere besin olmuş bile. Düşmeye devam, dibini sıyırana dek. Düşünmeye devam, delirene dek. Düşerken düşünmek ve düşünürken düşmek, ufak çaplı astral seyahat boyutunda. Kayıplarda gerçekler, geçmiş ve gelecek. Şimdinin sonsuz ve yakalanamayan an’ı

MAKYAJSIZ PALYAÇO

     Cehaletin tatlı zehrine maruz kalmışların ortasında bir adet parrhesiastes.. çarmıha gerilmek için bekliyor. Tek kurtuluş umudu bi' palyaço kostümü ve utançtan kızarmış bir burun. Elinde balonlar ve patlatmak için sıraya girmiş barbarlar. Ayakkabıları büyük, yürümesi gereken çukurlu yollar karşısında. Kıyafetleri geniş, karşısına geçip konuştuğu insanların aksine. Yüzü boyalı, dilinden dökülen gerçeklerin makyajı. Saçları karışmış, düşünceleri berrak ve net.   Ve gün gelir son balon patlar, son mum söner, son nota kaybolur sessizlikte ve son kez gülmüştür artık palyaço, yavaşça düşer burnu eline. Rengarenk kıyafetlerinden soyarlar onu. Kimseye görünmek istemeyen derisi saklanmak istercesine büzüşmüş, kırışmış, kemiğine yapışmış, kimi yerlerde gergin.. ancak hep kirli. Yalanların yalaması olmuş dillerden çıkan küfürlerin, hırsızlık ve tecavüz arasında mekik dokuyan ellerden fırlatılan meyvelerin, sürekli ezilmenin bir dev haline getirdiği aşağılık duygusunu bir başkasını ezer

ZAMK

   Susmak. Orta hallice bir eylem gibi görünse de değil. En çok bağırmak gerektiği anda kolay gelir susmak. En çok susmak gerektiğinde de imkansız. Ağdalı eylemsizlik hali yapıştığı zaman kişiliğine insanın, Tanrı çağırsa bile gitmek istemez ve şeytanın ruh gıdıklayan nahoş ve mayhoş sesinden de kaçamaz. Her eylemimiz -ma / -me ekini almıştır artık ve güçlü bir yapıştırıcıdır kıçımızı TV karşısındaki koltukta tutan.    Bir şeyleri haykırmamız gerekir artık, gerçekte olan şeyleri. Haber spikerlerinin söylediğinin aksini. Magazin programlarında olmayanları. Pembe dizilerimizde yer verilmeyenleri.. Söylemek gerekir. Ve herkes susar. Susmak, keyfine düşkün ve aç bir Yahudi'nin domuz eti yemesi gibidir: Olmaması gerekir ama olması daha kolaydır. Herkesin yaptığını yapmak, suça ortak olmak. "Just do it." Basittir. Suçlu olmak gerekir o an. Siz suçlusunuz, dersen eğer, sadece bu iki kelime bile seni suçlu yapabilir. Ve kimse suçlanmak istemez. Suçlanmamak için 'suçlu'

SHREK

Sevmek.. Öylesine basit kullandığımız bir kelime, içi dolu dolu. Kimi sevmek, nasıl sevmek, ne zaman sevmek..? Önce kendine değer vermeli insan. Kendini keşfetmeli, başkaları gelip keşfetmeden. Ayak basmadık yer bırakmamalı ruhunda; en ücra köşeleri, umulmadık tuzakları, erişilmez noktaları, dik yokuşları ve zorlu inişleri, yırtıcıları ve evcilleri.. Hangi ağacın gölgesinde dinlenmeli, hangisinin arkasına saklanmalı? Güvenilir yollar ve kestirmeler.. Kuralları bilmeli, gerekirse değiştirmeli ama öncesinde bilmeli. Kendini bilmeli, nosce te ipsum. Kendini bilmeli, kabul etmeli ve sevmeli. Önce kendine açmalı kendini, sonra başkasına. Önce kendini keşfetmeli, sonra başkasını. Önce kendi hatalarını görmeli, kendini yargılamalı; sonra başkasına bakmalı. Önce kendini mutlu etmeli, sonra başkasını.. Önce kendini sevmeli, sonra başkasını. Kendini tanımayan başkasını tanıyamaz, mutlu olmayan biri başkasını mutlu edemez, kendini sevmeyen başkasını sevemez. Sevmek. Neydi şimdi? Fedakarl

6. DUYU

Okuduklarım değil hatırladıklarım önemli. Dokunduklarım ya da dokunmadıklarım, gördüklerim ya da kaçırdıklarım, duyduklarım ya da es geçtiklerim değil; hissettiklerim. Yalanlar ve doğrular, hayallerin gerçekliği ve gerçeklerin sahteliği, gündüzün yorgunluğu ve gecenin uykusuzluğu, kışın soğuğu ve kahvenin sıcaklığı, Teoman'ın sesinde sallanan ruhum.. Düşmekten yorulan kelimeler ağır, ıslak rimel parçalarıyla kirpikler ağır, altı çizili satırların anlamı ağır.. Akşama doğru azalan yağmur ve birbirine geçen düşünce silsilesi. Bilemiyorum. Bilmediğimi biliyorum ama neyi bilmediğimi bilmiyorum. Sadece biliyorum; bilmiyorum. Okumayı, dinlemeyi, uyumayı, yaşamayı.. Her gün yeniden öğreniyorum. En karamsar düşüncelerle uyuyup gülümseyerek uyanabilmeyi öğreniyorum. Kahveyi soğutup uykudan kaçmayı öğreniyorum. Suyun tadını öğreniyorum, boğazımdan akıp mideme girişini.. Soğuk ve ıslak. Kelimelerle dans etmeyi öğreniyorum, bazen de onların benimle dans etmesine izin veriyorum. Çoğu zaman

DETERMİNİZM YORGUNU GEIST

Soğuk, sıcağa göre soğuktur. Sıcak, soğuğa göre sıcaktır. Çok çalışmışsan sınava 80 düşüktür, çalışmamışsan yüksek. Rüzgar; üşüyen için serindir, üşümeyen için ılık. Uyku, yorgun kişi için nimettir. Yorgun değilsen gereksiz bir dinlenme hali.. Hasret, özleyen için, seven için zordur. Özlemiyorsan, sevmiyorsan birini hasret yoktur sana. Boş mesafeler vardır, sevince her metresine sövmek istediğin. Karşındaki, sen onu sevince güzeldir. Sevmiyorsan garabet.. Kitap, okumayı seven için keşfedilmemiş bir gezegende tura çıkmak gibidir. Okumayı sevmeyen içinse bir gezegene terk edilmek..  Her eylemin, duygunun ve düşüncenin anlamları farklıdır, yaşayan kişiye göre değişir. Hayat, yaşamayı seviyorsan zevklidir. Yaşamak istemiyorsan işkence.. Tam tersi de geçerlidir. Yaşamayı işkence olarak görürsen hayatı sevemezsin. Zevk almaya çalışırsan seversin. Okumayı bir şeyleri keşfetmek olarak görürsen keyifli bir eylem olur senin için, aksi halde boş iştir.  Hasreti hissediyorsan damarlarında, özlü

CİNAYETE KURBAN

Ağaçtan koparılmış, kurumuş bir dal; Artık yeşil değil.. ve tohumu yok. Vazolarda çiçekler, her gün tazelenen.. Kökleri yok; toprak boş, bahçe renksiz. Gergedan boynuzu, sahibi ölü. Yerde ayı postundan halı, ayı.. sonsuz uykuda. Çizmeler yılan derisi, yılan.. artık ölü. Tilkiden kürk, tüyler gerçek sahibini ısıtamıyor. Duvarda geyik kafası, canlı gibi ama.. boş bakıyor gözleri. Kırmızı ipekten elbise; Kırmızısı karmenden, ipeği böcekten.. artık olmayan. Sirkte filler, atlar, aslanlar.. “Tatliş” görünen ve oyunlar oynayan hayvanlar, Perde arkası bilinmeden; Pat… pat… Kırbaç sesleri, kamçı sesleri.. “Zengin” görünümlü “gösterişli” cinayetler.. Failleri hala kanlı, suç ortakları serbest. "Doğayla savaş halindeyiz, kazanırsak kaybedeceğiz" demişti bir öğretmenim. Öyleyiz ve kaybediyoruz. Sömürüyoruz, kurutuyoruz, parçalıyoruz, yok ediyoruz. Silahımız çöp; plastikten, camdan, kağıttan.. Üstün gelmeye çalışıyoruz toprağa, altına gireceğimizi u