SHREK


Sevmek.. Öylesine basit kullandığımız bir kelime, içi dolu dolu. Kimi sevmek, nasıl sevmek, ne zaman sevmek..?
Önce kendine değer vermeli insan. Kendini keşfetmeli, başkaları gelip keşfetmeden. Ayak basmadık yer bırakmamalı ruhunda; en ücra köşeleri, umulmadık tuzakları, erişilmez noktaları, dik yokuşları ve zorlu inişleri, yırtıcıları ve evcilleri.. Hangi ağacın gölgesinde dinlenmeli, hangisinin arkasına saklanmalı? Güvenilir yollar ve kestirmeler.. Kuralları bilmeli, gerekirse değiştirmeli ama öncesinde bilmeli. Kendini bilmeli, nosce te ipsum. Kendini bilmeli, kabul etmeli ve sevmeli.
Önce kendine açmalı kendini, sonra başkasına.
Önce kendini keşfetmeli, sonra başkasını.
Önce kendi hatalarını görmeli, kendini yargılamalı; sonra başkasına bakmalı.
Önce kendini mutlu etmeli, sonra başkasını..
Önce kendini sevmeli, sonra başkasını.
Kendini tanımayan başkasını tanıyamaz, mutlu olmayan biri başkasını mutlu edemez, kendini sevmeyen başkasını sevemez.
Sevmek. Neydi şimdi? Fedakarlık yapmak mı? Kendinden vermek mi? Olduğu gibi kabul etmek mi yoksa değiştirmek mi? Değiştirirken değişmek ve kendini kaybetmek mi? Ve belki onu da.. Beraber yaşamayı, yaşlanmayı istemek ama iş arkadaşlarını ondan daha çok görmek mi? Romantik akşam yemekleri hayal edip yemeğin tuzu yüzünden kavga etmek mi? En güzeline sahip olduğunu düşünüp onun daha da güzel olmasına engel olmak mı? Hayatına karışmak mı yoksa hiç umursamamak mı?
Sevmek.. Neydi şimdi? Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.. Masallardaki gibi? Rapunzel, Sindrella, Aurora.. Birinin gelip kurtarmasını mı bekleyeceğiz? Karlı dağları, çöl sıcaklarını, uzun ve karanlık geceleri aşıp gelen ve ejderhayı öldürüp o kutsal öpücüğü bahşeden prense mi aşık olacağız, bir prensesle evlenip tahtın varisi olabilmek isteyen? Bizi kuleye kapatıp lanet bir prense mecbur bırakan ebevenylerimize layık prensesler olabilmek için kaç kilo olmamız gerek? Ne renk olmalı elbisemiz, saçımız, makyajımız? Ayakkabının topuğu kaç santim olmalı yeterince uzun görünebilmek için? Prens ne kadar yakışıklı olmalı öpücüğüne karşılık alıp mutlu olabilmesi için? Daha ne kadar ayak uydurmalı bu düzene, daha ne kadar beklemeli? Birilerini, bir şeyi, belki bir ayaklanmayı, belki de bir başkaldırıyı? Beklenen kişinin "kendi" olduğunu ne zaman fark etmeli? Prensin öpücüğünden önce mi sonra mı? Aşkın ufak bir öpücükten fazlası olduğunun anlaşıldığı o an mı?

Kendimi bulacak, sevecek, sahiplenecek, geliştirecek, hapsedecek, kurtaracak ve mutlu edecek kişi yine benim. Kule de benim, beni o kuleye hapseden ailem de.. Prensin öpücüğüyle uyanan da benim, o öpücüğü veren de.. Ejderha da benim, çöl sıcakları da, karanlık geceler de, karlı dağlar da, saraydaki o taht da... benim.
Hayatım benim ve "benim". Ve ben önce kendimi sevmeliyim.

Yorumlar

  1. Çok beğendim. Son paragraftaki sözlere uzun süredir ihtiyacım vardı. Hiçbir cümle veya paragraf dolduramıyordu o boşluğu. Yeterince tatmin etti. Teşekkürler, elinize dilinize sağlık. :)

    YanıtlaSil
  2. Doldurabildiysem ne mutlu bana.. Teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gibi

Kokuşmuş Mürekkep

Fetüse Dönüş