YOĞUŞMA

Dört duvar, tavan ve taban arasında sıkışmış bir bedene yakışır büzüşmüş bir zihin. Anlayamıyor, anlatamıyor.. harfler birbirine girmiş. Uyku sıkıcı bir zorunluluk, kısır döngüye girmiş. Ve yatış, yatış, yatış.. uyur ve uyanık. Ve en büyük değişiklik yatakta sağa dönmek! Film aramak saatlerce ve izlemeden kapatmak bilgisayarı. Kitap sayfaları karıştırmak ama okumamak asla. Şarkı açmak ve kaybolmamak notalarında. Yatmak ama uyumamak, sünmek sakince ve yapışmak yastığa. Yemek yemek robotikleşmişçesine, çiğnemek ve yutmak, çiğnemek ve yutmak, çiğnemek ve…. Ve izlemek gökyüzünü, yedi rengin kopuşunu yavaşça ve soluşunu gökkuşağının. Belki de ben körleşiyorum..
Körleşiyorum doğaya ve sağırlaşıyorum kendime, dilsizleşiyorum çevreme ve soğuk bir çarşaf kemiklerimi saran. Kendinden soğumak, kendine girmeyi beceremedikçe ve ruhundaki tuğlaları dizerken kendini dışarıda unuttuğunu fark etmek. Fark etmek daha birçok şeyi, öğrenmek ve öğrenirken acı çekmek: mathemata pathemata. Farkındalığın yarattığı cehennem, bir avuç ateşin yanında nedir ki? Zihnimin soyut yangını etimin kül olup dökülmesinden daha az acı verici olabilir mi, somutun soyuttan daha tesirli olduğuna kim kanaat getirmiş ki?
Su toplamış nöronlarım, aft tutmuş kelimelerim ve derin bir yoğuşma halinde hislerim. Tel tel dökülüyor düşüncelerim avuçlarıma karman çorman. Sistematiklikten oldukça baymış bir kelime silsilesi, anlaşılmayı bekleyen, eflatun bir zeminde koyu kırmızı yol alıyor. Ama anlaşılmıyor, anlatamıyor ve anlayamıyor… haykırışlar sessiz çünkü kimse duymuyor. Belki de, en acısı, istemiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gibi

Kokuşmuş Mürekkep

Fetüse Dönüş